Anayasa Mahkemesi (AYM), annesinin evlendiği ikinci eşi tarafından evlat edinilmesi talebi, aralarındaki yaş farkının 18’den az olması nedeniyle reddedilen kişinin başvurusunda, aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan karara göre, 1984 doğumlu B.V, 2006’da evlendiği F.K’nin 2000 doğumlu kızı Y.C’yi evlat edinmek için dava açtı. Geçirdiği trafik kazası nedeniyle baba olmasının mümkün olmadığını belirten B.V, Y.C’nin küçük yaştan itibaren kendi yanında olduğunu ve her türlü ihtiyacını karşıladığını, annenin evlat edinmesine rıza gösterdiğini ifade etti.
Yargılama sonucu, “evlat edinilenin evlat edinenden en az 18 yaş küçük olması gerektiği” yönündeki yasal şart nedeniyle B.V’nin açtığı davanın reddine hükmedildi.
Karar üzerine evlat edinilmek istenen Y.C, hak ihlali iddiasıyla Yüksek Mahkeme’ye başvurdu.
AYM, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetti. İhlalin kanundan kaynaklandığı tespitini yapan Yüksek Mahkeme, kararın TBMM’ye ve yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir 1. Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verdi.
Kararın gerekçesinden
AYM’nin kararında, başvurucunun çocukluk çağının büyük kısmını annesinin eşi olan B.V. ile geçirdiği, aralarında fiilen baba çocuk ilişkisi kurulduğu, başvurucunun B.V’yi ebeveyn olarak, B.V’nin de başvurucuyu çocuğu olarak benimsediği ifade edildi.
Bu iradenin aksine bir tespitin bulunmadığı ve aile hayatı anlamında bir bağ kurulduğuna işaret edilen kararda, başvurunun “aile hayatına saygı hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.
Evlat edinme davalarında arada en az 18 yaş bulunması şartının birçok ülkede ve Türkiye’de kural olarak benimsendiği aktarılan kararda, bazı hukuk sistemlerinde bunun istisnai durumlarda esnetilebileceğinin hüküm altına alındığı ancak Türkiye’de buna imkan tanınmadığı belirtildi.
Kararda, başvuruya konu olay kapsamında, yaş farkı konusunda hakime takdir yetkisi tanınması halinde aralarında makul bir yaş farkı bulunan tarafların fiilen var olan aile bağlarının hukuken de koruma altına alınabileceği değerlendirmesine yer verildi.
Bu türden bir korumanın mevcut kanuni düzenlemelerle mümkün olmayacağı belirtilen kararda, devlete yüklenen pozitif yükümlülükler kapsamında yasal düzenlemeye istisna getiren düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiği vurgulandı.
Yüksek Mahkeme’nin kararında, şu ifadeler yer aldı:
“Mevcut durumda kesin ve genel kuralın hiçbir istisna içermediği görülmektedir. Kuralın kesin olması ve bazı dezavantajlı ya da daha fazla korunmayı gerektiren durumda olanlar yönünden istisnai düzenlemelere yer verilmemesi somut olayda olduğu gibi çocuğun üstün yararının korunması ilkesine ve aile hayatı ilişkilerine zarar vermektedir. Başvuruya konu olayda da başvurucunun ayrıksı durumunu ve haklı taleplerini kapsam dışında bırakan eksik bir düzenlemenin bulunduğu, mevcut mağduriyetin 4721 sayılı Kanun’un 308. maddesinde yer alan hükmün istisna içermemesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”